Diş Nakli: Doğal Dişi Korumada Devrim Niteliğinde Bir Çözüm

Merhaba değerli okurlar,

Diş hekimliğinde temel prensibimiz her zaman şudur: Mümkün olduğunca ana dişi korumak ve ağız sağlığını uzun vadede sürdürülebilir kılmak. Ancak bazı durumlarda dişin çekilmesi kaçınılmaz hale gelebilir. İşte bu noktada diş nakli, yani ototransplantasyon yöntemi devreye girerek hastalarımıza benzersiz bir çözüm sunuyor. Bu yöntem sayesinde, işlevsiz ya da kullanılmayan dişler, diş çekimi kesinleşmiş dişlerin yerine nakledilerek ağız içinde yeniden işlev kazanabiliyor.

 

Diş Nakli Nedir ve Nasıl Gerçekleşir?

Diş nakli, temel olarak bir dişin bulunduğu konumdan alınarak, uygun bir başka bölgeye nakledilmesi işlemidir. Tabii ki, bu işlem rastgele yapılamaz; öncesinde detaylı bir analiz ve titiz bir planlama gerektirir.

Bu süreçte ilk olarak Panoramik Röntgen ve Bilgisayarlı Tomografi gibi ileri görüntüleme tekniklerinden faydalanarak diş nakli  için uygun diş belirlenir. Çoğunlukla yirmi yaş dişleri veya gömülü dişler bu işlem için kullanılır. Ancak burada önemli olan nokta, çekilecek dişin yuvasının anatomik yapısının, nakil edilecek dişin kök yapısıyla uyumlu olmasıdır.

Burada kritik bir hususu vurgulamak isterim: Dişin çekimi sırasında köklerin kırılmadan ve bütünlüğü korunarak çıkarılması gerekir. Aynı şekilde, dişin yerinden çıkarıldığı çene kemiği yuvasının ve dişetinin zarar görmemesi, operasyonun başarısını doğrudan etkileyen faktörlerdir. Bu nedenle, diş nakli işlemi cerrahi bir hassasiyet gerektirir ve kesinlikle uzman ellerde yapılmalıdır.

Operasyon, lokal anestezi altında gerçekleştirilir ve tek seansta tamamlanır. İşlem süresi yaklaşık 30-45 dakika arasında değişir. Nakledilecek diş, operasyon süresince özel saklama koşullarında muhafaza edilir ve tamamen steril şartlar altında yerine yerleştirilir.

 

Diş Nakli Sonrası Sabitleme Süreci

Nakil işlemi gerçekleştirildikten sonra, dişin yerine tam olarak adapte olabilmesi için belirli bir süre sabitlenmesi gerekir. Bu aşamada, diş ortodontik tel ve braketler yardımıyla yandaki dişlere tutturulur. Yaklaşık 1,5 ila 2 aylık bir süreç sonunda bu sabitleme aparatları çıkarılır. Eğer nakil başarılı olduysa, hasta yeni yerine yerleşen dişini tıpkı doğal bir diş gibi kullanmaya başlayabilir.

Burada bir noktaya daha değinmek istiyorum: Diş naklinin başarısı, sadece cerrahi işlemin doğru uygulanmasına değil, aynı zamanda hastanın bu süreçte ağız bakımına gösterdiği özenle de doğrudan ilişkilidir.

 

Diş Naklinin Avantajları Nelerdir? ve Başarı şansı Nedir?

Diş nakli, birçok hastamız için büyük avantajlar sunan bir yöntemdir. Özellikle çene kemiğinde sağlıklı ancak fonksiyon görmeyen bir yirmi yaş dişi ya da gömülü dişi bulunan hastalar için mükemmel bir seçenektir. Dişin doğal bir şekilde yeniden kazanılması anlamına gelir ve en önemlisi, tamamen biyolojik bir çözüm olmasıdır.

Diş naklinin bilimsel olarak kanıtlanmış oldukça yüksek bir başarı oranı vardır. Yapılan çalışmalara göre, doğru şekilde gerçekleştirildiğinde %90’lara varan bir başarı oranına sahiptir. Bu oran, diş hekimliği alanında oldukça yüksektir ve diş naklinin uzun vadede ne kadar etkili bir yöntem olduğunu kanıtlamaktadır.

Bununla birlikte, diş nakli tedavisinin geniş bir yaş aralığında uygulanabilir olması da büyük bir avantajdır. 12-13 yaşından itibaren her yaştaki hastaya uygulanabilir ve bu sayede genç yaşta diş kaybı yaşayan hastalar için de önemli bir alternatif oluşturur. Ancak her cerrahi işlemde olduğu gibi, diş naklinin de doğru cerrahi prensiplere göre, titizlikle ve hassasiyetle yapılması gerektiğini unutmamak gerekir.

 

Diş Nakli Sonrası Nelere Dikkat Edilmeli?

Diş nakli işlemi sonrası, hastalarımızın dikkat etmesi gereken bazı önemli noktalar vardır. Öncelikle, ağız hijyenine maksimum düzeyde önem verilmelidir. Bu süreçte sert gıdalardan kaçınılmalı ve sigara-alkol gibi diş etlerine zarar verebilecek faktörlerden uzak durulmalıdır.

Ayrıca, düzenli diş hekimi kontrolleri aksatılmamalıdır. Biz diş hekimleri olarak, operasyon sonrası hastalarımızın durumunu düzenli olarak takip ederiz. Çünkü nakledilen dişin çene kemiğine tam olarak adapte olup olmadığını kontrol etmek, işlemin başarısını artıran en önemli unsurlardan biridir.

 

Sonuç: Diş Nakli, Doğal Bir Çözüm Sunuyor

Diş hekimliği alanında gelişen yeni teknolojiler ve cerrahi yöntemler sayesinde, diş kaybı artık eskisi kadar korkutucu bir durum değil. Ancak her zaman vurguladığım gibi, temel hedef her zaman dişi korumak ve dişi kurtarmak olmalıdır. Diş çekimi kesinleşmiş dişler için artık alternatif bir çözümümüz var: Diş nakli.

Bu yöntem, kaybedilmiş dişin yerine tamamen doğal bir dişin yeniden kazandırılmasını sağlayarak, ağız ve diş sağlığını korumada büyük bir adım atmamıza olanak tanıyor. Ancak burada en önemli nokta, bu işlemin uzman bir hekim tarafından, steril şartlar altında ve cerrahi prensiplere uygun şekilde yapılmasıdır.

Dişler, hayat boyu bizimle olan, fonksiyonları kadar estetik açıdan da son derece önemli yapılar. Onları korumak için her türlü alternatif tedavi seçeneğini değerlendirmek gerekir. Diş nakli de, işte tam olarak bu noktada devreye girerek hastalarımıza doğal, sağlıklı ve uzun ömürlü bir çözüm sunuyor.

 

Önce Sağlık ve Sağlıkta Kalite temennisiyle !!!

Sağlıklı Kalın !!!

Diş Kurtarmanın Köklü Çözümü –Hemiseksiyon Operasyonu

Merhaba Sevgili Okurlar;

 

Günümüz diş tedavilerinde, “dişi çekmek” yerine “diş kurtarmak” kavramı her zamankinden daha fazla önem kazanıyor. Ben, Prof. Dr. Birkan Taha Özkan olarak, diş hekimliği alanında daima dişi çekmek yerine onu yaşatmayı hedeflediğimi ve her bir dişin hem hasta hem de diş hekimleri için çok değerli olduğunu düşünüyorum. Hemiseksiyon operasyonu, birçok hasta için dişin hayatını kurtarıcı bir tedavi yöntemidir. Hemiseksiyon operasyonuyla dişler çekmeden kurtarılabilir.

 

Operasyonu Kısaca Tanımlıyorum

İki köklü bir dişin, tek kökü iltihaplı ve diğer kökü sağlamsa; iltihaplı kök çıkartılır ve sağlam diş kökü korunur. Ardından, sağlıklı tek kök üzerine ana diş boyutunda kaplama yapılarak, hastanın çiğneme işlevine devam etmesi ve estetik anlamda mutlu edici sonuçlar sunması hedeflenir. Bu sayede, hastalar kendi ana dişleriyle hayatlarına devam edebilirler.

 

Operasyon Nedir ve Nasıl Yapılır?

Ben, Prof. Dr. Birkan Özkan olarak, Hemiseksiyon operasyonunu şöyle açıklıyorum:

“Hemiseksiyon operasyonu bir diş kurtarma operasyonudur. İki köklü bir dişte, yalnızca iltihaplı kök çıkartılarak sağlıklı kökün korunmasını sağlayan bir diş kurtarma işlemidir. Diş çekimi planlanan, tek kökü iltihaplı olan iki köke sahip bir dişte, iltihaplı kök titizlikle çıkartılır ve çene kemiğindeki iltihap detaylıca temizlenir. Aynı anda, dişin sağlam kökü korunarak kalan kökün üzerine ana doğal diş boyutunda özel bir kaplama yapılır.”

İki köklü bir dişte, köklerden birisi iltihaplıysa, tüm dişi çekmek yerine sağlıklı kökü yaşatmayı ve neticede ana dişi kurtarmayı hedefliyoruz. İlk olarak, dişi detaylı klinik ve radyografik analizini yaparak değerlendiriyorum. İltihaplı kök hassas bir cerrahi teknikle çıkarılıp çene kemiğindeki iltihap arındırılır. Ardından, kalan sağlam kökün üzerine, ana diş boyutunda bir kaplama yapılır. Bu kaplama; hem ana doğal diş gibi çiğneme işlevine destek sağlar, hem de hastanın estetik görünümünü sağlamayı hedefler.

 

İleri Cerrahi Teknik Gerektirir!!!

Lokal anestezi altında, genç, orta ve ileri yaş gruplarında da uygulanabilen bu operasyon, tek seansta tamamlanması itibariyle rahat, güvenli ve hızlı bir tedavi süreci sunar. İleri cerrahi teknik gerektiren bu özel işlem, dişi çekmeden kurtarmak adına en geçerli tedavilerden biri olarak öne çıkmaktadır. Operasyon başarılı olduğunda hastaya, sanki ana dişini geri hediye edercesine bir sürpriz yapmış oluruz.

 

Yüksek Başarı Şansı – %93!

Hemiseksiyon operasyonlarında titiz bir cerrahi teknik uygulayarak, başarı şansını ortalama %93 gibi yüksek bir orana çıkarıyoruz. Bu operasyon, bir dişin ömrünü yıllarca uzatabilir. Ana diş kurtarıldığı için, ilgili diş bölgesinde çene kemiği erimesinin önüne geçilmiş olur. Hastalarımızın dişlerini yaşatabilmek, çiğneme fonksiyonlarını korumak ve onların doğal dişleriyle hayatlarına devam edebilmesini sağlamak asıl amacımızdır.

 

Hemiseksiyon Operasyonu Sonrası Tavsiyeler

Operasyon sonrası hastalarımıza, ilk aylarda sert gıdalardan kaçınmaları ve ağız bakımına ekstra özen göstermeleri gerektiğini hatırlatırım. Başarılı bir operasyon sonrası düzenli ağız bakımının yapılması ve periyodik diş hekimi kontrollerinin aksatılmaması büyük önem taşır. Bu sayede, kaplama yapılan dişin yıllarca sorunsuz çiğneme etkinliği sağlaması ve diş ömrünün uzatılması mümkün olur.

Neticede, tek kök üzerinde sağlanan bu kaplama, yıllar boyu işlevini sürdürebilir. Bir dişi kurtarmak bazen tüm bir gülümsemeyi kurtarır; bu, hem hastanın yaşam kalitesini artıran hem de psikolojik anlamda kendine olan güvenini tazeleyen bir yaklaşımdır.

Bu köşe yazısında, diş tedavilerinde dişi çekmek yerine kurtarmanın ne kadar önemli olduğunu, Hemiseksiyon operasyonunun nasıl uygulandığını ve bu özel operasyonun hastalarımıza nasıl umut verdiğini sizlerle paylaştım. Diş hekimliği pratiğimizde, her dişin değeri büyüktür ve her zaman hastalarımızın doğal dişlerini korumaya yönelik çözümler üretmeyi amaçlıyoruz. Hemiseksiyon operasyonu da, bu amaç doğrultusunda dişi kurtarmanın köklü bir çözümü olarak öne çıkmaktadır.

Önce Sağlık ve Sağlıkta Kalite temennisiyle !!!

Sağlıklı Kalın !!!

Kadın Cinayetlerinde Isırık İzleriyle Gelen Adalet: Adli Diş Hekimliği

Merhaba, ben Prof. Dr. Birkan Taha Özkan. Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı olarak yıllardır ağız sağlığı ve cerrahi tedaviler üzerine çalışıyorum. Ancak bugün sizlerle diş hekimliğinin belki de en az bilinen ama bir o kadar hayati bir alanı hakkında konuşmak istiyorum: Adli Diş Hekimliği.

Dişler, insanın hayatına dair izler taşır. Sadece kimlik belirlemede değil, suçların çözümünde de adaletin sessiz tanıklarıdır. Bozulmayan biyolojik yapılar oldukları için yangın, çürüme, hatta kimyasal yanıklar bile dişleri yok edemez. İşte tam da bu yüzden, özellikle faili meçhul cinayetlerde, kayıp kişilerde ve cinsel saldırı vakalarında dişlerden elde edilen bulgular, adaletin sağlanmasında en kritik delillerden biri haline gelir.

 

Adli Diş Hekimliği: Suç Araştırmalarında Altın Standart

 

Adli diş hekimliği, ağız, diş, çene, yüz ve tükürük yapılarının incelenmesiyle suç vakalarında kritik deliller sunan bir bilim dalıdır. Kimliği tespit edilemeyen cesetlerde diş kayıtlarından kimlik belirlemek, ısırık izlerinden failin eşleştirilmesini sağlamak, tükürük örneklerinden DNA analizi yapmak bu alanın sunduğu en güçlü yöntemler arasındadır.

Türkiye’de son yıllarda kadın ve çocuk cinayetlerinde, suçluların tespit edilmesinde adli diş hekimliği kritik rol oynadı. Özellikle ısırık izi analizi, bu alandaki en önemli tekniklerden biridir.

 

Isırık İzleri: Suskun Tanıklar, Güçlü Kanıtlar

 

Herkesin diş yapısı tıpkı parmak izi gibi benzersizdir. Isırık izi analizinde, şüphelinin diş formu, çene yapısı, dişlerin eğimi, genişliği ve diş boşlukları incelenerek adli delil elde edilir.

Bunu en çarpıcı şekilde Türkiye’yi derinden sarsan bazı kadın cinayetlerinde gördük. Kurbanların vücutlarında tespit edilen ısırık izleri, faili doğrudan ortaya çıkardı. Ancak ne yazık ki, Türkiye’de adli diş hekimliği hâlâ tam anlamıyla gelişmiş bir bilim dalı olarak ele alınmadığı için, bu deliller çoğu zaman ikincil plana itiliyor.

Amerikan Ulusal Standart ve Teknoloji Enstitüsü’nün 2023 yılında açıkladığı verilere göre, ısırık izi analizi, benzersiz diş yapısına sahip bireylerde kesin delil olarak kullanılabiliyor. Bu, mahkemelerin karar alma sürecinde daha güçlü bir yasal zemin oluşturuyor. Türkiye’de ise bu alandaki çalışmalar hâlâ yetersiz.

 

 

Türkiye’de Adli Diş Hekimliği Nerede?

 

Türkiye’de Adli Diş Hekimliği eğitimi ne yazık ki yalnızca seçmeli ders olarak okutuluyor. Bu durum, uzman sayısının yetersiz olmasına ve mahkemelerde adli diş hekimliği raporlarının yeterince dikkate alınmamasına yol açıyor. Dünyada yaygın olarak kullanılan antemortem (ölüm öncesi) ve postmortem (ölüm sonrası) diş kayıtları kıyaslaması, ülkemizde henüz sistematik olarak uygulanmıyor.

Buna ek olarak, DNA analiz laboratuvarları sınırlı, cesetlerden 3D tarama (bilgisayarlı tomografi) ile veri toplanması ise neredeyse yok denecek kadar az. Oysa gelişmiş ülkelerde adli diş hekimliği, mahkemelerin birincil delil olarak değerlendirdiği bilimsel yöntemlerden biri.

 

Türkiye’nin Bu Alanda İlerleyebilmesi İçin Neler Yapılmalı?

 

Bu alandaki gelişmeleri hızlandırmak ve adli diş hekimliğini daha etkin hale getirmek için önerilerimi sıralamak istiyorum:

1.Adli Bilimler Birleşmeli: Adli Patoloji, Adli Tıp, Adli Diş Hekimliği, Adli Psikiyatri ve Sağlık Hukuku gibi bilim dalları tek çatı altında birleştirilmeli.

2.Ulusal Çalışma Komisyonu Kurulmalı: Adli diş hekimliği ve adli bilimleri kapsayan bir çalışma komisyonu oluşturulmalı.

      3.Yasal Yargıya Entegrasyon Sağlanmalı: Adli diş hekimliği, mahkemelerde daha fazla yer bulmalı ve hukuki süreçlerde delil niteliği artırılmalı.

4.Eğitim Reformu: Adli diş hekimliği, diş hekimliği fakültelerinde zorunlu ders olmalı. Yüksek lisans programları artırılmalı.

      5.Diş Hekimliği Müfredatına Yeni Dersler Eklenmeli:

  • Adli diş raporu yazımı
  • Isırık izi belirleme teknikleri
  • Kafa-yüz anatomisi üzerinden yaş, cinsiyet ve etnik köken belirleme
  • Tükürükten swap örneği alınması
  • Ultraviyole ışık altında dijital mikroskobik ısırık izi analizleri

6.Uzman Açığı Giderilmeli: Türkiye’de adli diş hekimi sayısı artırılmalı ve bu alanda uzmanlık programları oluşturulmalı.

      7.Teknik ve Teknolojik Altyapıya Yatırım Yapılmalı:

  • Dijital radyoloji, 3D tarama ve DNA analiz laboratuvarları güçlendirilmeli.
  • Özellikle cesetlerden bilgisayarlı tomografi ile veri toplanmalı.

   8.Ulusal Diş Veritabanı Kurulmalı:

  • Her bireyin diş kayıtları ulusal bir veritabanına kaydedilmeli.
  • Bu sistem, INTERPOL ve FBI gibi uluslararası veri tabanlarıyla entegre edilmeli.

 

Bu reformlar hayata geçirilirse, kadın cinayetleri, kayıp vakaları ve faili meçhul suçların çözülme oranı büyük ölçüde artacaktır.

 

Adli Diş Hekimliği Suç Oranlarını Nasıl Azaltır?

Adli Diş Hekimliği, yalnızca suçları çözmekle kalmaz, aynı zamanda suç oranlarının azalmasına da katkı sağlar. Çünkü suçlular, dişlerden alınan delillerin ne kadar güçlü olduğunu bilirse, işledikleri suçların tespit edilme ihtimali artar ve caydırıcılık sağlanır.

Düşünün, gözle görülemeyen tükürük izleri bile bir saldırganı ele verebilirken, diş izleri ve kemik yapıları bir kişinin kimliğini tespit etmek için güçlü deliller sunuyor. Eğer bu alandaki bilimsel yöntemleri daha etkin kullanabilirsek, kadın ve çocuk cinayetleri gibi insanlık dramlarında suçluların yakalanma oranı çok daha yüksek olur.

 

Son Söz: Dişler Adaletin İzini Taşır

Adli Diş Hekimliği, Türkiye’nin adalet sistemine duyulan güveni artırmak ve kayıp vakalarının hızla çözülmesini sağlamak için güçlü bir araçtır. Dişler yalnızca gülüşünüzün değil, adaletin de izini taşır.

Göz ardı edemeyeceğimiz bu sessiz tanıklar, geçmişin izlerini gün ışığına çıkarıyor ve adaleti sağlamaya yardımcı oluyor. Türkiye’de bu bilimin güçlenmesi için hep birlikte çalışmalı, yasal ve bilimsel altyapıyı güçlendirmeliyiz.

 

Unutmayın, dişler konuşur. Onları doğru okuyabilirsek, adaleti de sağlayabiliriz.

Önce Sağlık ve Sağlıkta Kalite temennisiyle !!!

Sağlıklı Kalın !!!

 

Ağız Kanseri Sessizce Yükseliyor: Risk Altında Olabilirsiniz!

 

Aynaya baktığınızda dudaklarınızda ya da ağzınızın içinde fark edemediğiniz bir tehlike olabilir mi? Günlük hayatın koşuşturması içinde ağzınızda geçmeyen yaralara, kızarıklıklara ya da çiğneme zorluklarına dikkat etmiyor olabilirsiniz. Ancak bilmelisiniz ki, ağız kanseri çoğu zaman bu gibi masum belirtilerle başlar ve fark edilmediğinde ciddi sonuçlar doğurabilir.

Türkiye’de ve dünyada giderek artan ağız kanseri vakaları, erken teşhis edilmediğinde hayati tehlikeye yol açabiliyor. Ağız, diş ve çene cerrahı olarak yıllardır vurguladığım en önemli nokta şu: Erken teşhis hayat kurtarır! Ağız kanseriyle mücadelede en büyük sorunlardan biri, hastalığın geç fark edilmesi. Çoğu zaman bir diş hekimi kontrolü sırasında keşfedilen bu hastalık, birçok kişide ileri seviyeye ulaştığında belirti vermeye başlıyor. Peki, ağız kanseri nasıl ortaya çıkar? Kimler risk altında? Belirtileri nelerdir? Ve en önemlisi, nasıl korunabilirsiniz? Gelin, bu soruların yanıtlarını birlikte inceleyelim.

 

Ağız Kanseri Nedir?

Ağız kanseri, ağız içindeki yumuşak dokularda ve çevresinde oluşan kötü huylu tümörlerdir. Bu tümörler dil, dudak içi, diş etleri, ağız tabanı, damak, yanak içi mukozası ve boğaz gibi bölgelerde gelişebilir.

Ağız kanserinin en büyük nedenlerinden biri kronik tahriştir. Yani, ağız içindeki dokuların uzun süre zarar görmesi veya bir tür irritasyona maruz kalması, kansere zemin hazırlayabilir.

Özellikle şu durumlar ağız kanseri riskini artırır:

  • Sigara ve tütün ürünleri kullanımı (Dudak, dil ve ağız mukozasında hasar oluşturur.)
  • Aşırı alkol tüketimi (Bağışıklık sistemini zayıflatır ve ağız içi dokulara zarar verir.)
  • HPV (İnsan Papilloma Virüsü) enfeksiyonu (Ağız kanseri riskini artıran en önemli viral etkenlerden biridir.)
  • Düşük bağışıklık sistemi (Kişinin vücudu kansere karşı daha savunmasız hale gelir.)
  • Yanlış yapılan diş tedavileri (Kötü tasarlanmış protezler, keskin köşeli dolgu ve kaplamalar ağız içini tahriş edebilir.)
  • Kötü ağız hijyeni (Diş eti hastalıkları, iltihaplanmalar ve kronik enfeksiyonlar kansere yol açabilir.)
  • Düzensiz ve sağlıksız beslenme (Vitamin eksiklikleri ağız içi dokuların yenilenmesini zorlaştırır.)
  • Güneşe fazla maruz kalma (Dudak kanseri riskini artıran en büyük faktörlerden biridir.)

 

Ağız Kanserinin Belirtileri Nelerdir?

Ağız kanseri çoğu zaman sessiz ilerler. Ancak bazı erken belirtileri fark ederek erken teşhis koymak mümkündür. Aşağıdaki belirtilerden herhangi birine sahipseniz, gecikmeden bir diş hekimine veya çene cerrahına görünmenizi tavsiye ediyorum:

  • Ağız içinde iyileşmeyen yaralar ve kanamalar
  • Diş etlerinde, dilde veya yanak içlerinde beyaz veya kırmızı lekeler
  • Ağız içinde sertleşmiş, dokusu değişmiş bölgeler
  • Yutkunma veya çiğneme güçlüğü
  • Ağızda geçmeyen kötü koku ve tat değişiklikleri
  • Boğazda takılma hissi veya geçmeyen boğaz ağrısı
  • Çenede veya boyunda şişlik ve sertlik oluşması
  • Diş kaybı veya diş etlerinde gerileme
  • Seste değişiklik ve konuşma güçlüğü

Bu belirtiler göz ardı edilmemeli ve hemen bir uzmana başvurulmalıdır.

 

Ağız Kanseri Ne Kadar Yaygın?

Dünya genelinde her yıl yaklaşık 500.000 yeni ağız kanseri vakası tespit ediliyor. Türkiye’de de bu oran giderek artmakta. Baş ve boyun bölgesindeki kanserler arasında ağız kanseri önemli bir yere sahip. Özellikle sigara ve alkol kullanımının yaygın olduğu toplumlarda, bu kanser türüne daha sık rastlanıyor.

Ancak burada önemli bir noktaya tekrar vurgu yapmak istiyorum: Ağız kanseri erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilir! Eğer kanser erken evrede tespit edilirse, çoğunlukla sadece cerrahi müdahaleyle tamamen tedavi edilebilir. Ancak geç evrede tespit edilirse, hastalığın tedavisi çok daha zor hale gelir ve hayati risk oluşturabilir.

 

Diş ve Diş Eti Sağlığının Ağız Kanseriyle Bağlantısı

Ağız kanserinin gelişiminde diş sağlığı çok büyük bir rol oynar.

Diş ve diş eti sağlığınızı ihmal etmek, sadece çürük veya diş kaybına değil, aynı zamanda kansere de davetiye çıkarabilir.

Özellikle şu durumlar ağız kanseri riskini artırır:

  • Tedavi edilmeyen çürük dişler
  • Yanlış yapılmış kaplamalar ve dolgular
  • Eksik dişlerin yerine konulmaması
  • Sürekli diş sıkma ve gıcırdatma (bruksizm)
  • Diş eti hastalıkları (periodontitis gibi kronik enfeksiyonlar)

Bu nedenle, düzenli diş hekimi kontrolleri yalnızca dişlerinizin sağlığını değil, genel sağlığınızı da korumanız için kritik öneme sahiptir.

 

Ağız Kanserinden Korunmak İçin Ne Yapmalısınız?

Ağız kanserinden korunmak için şu önerilere dikkat etmelisiniz:

  • Düzenli diş hekimi kontrolüne gidin.
  • Sigara ve alkol kullanımından kaçının.
  • Ağız hijyenine dikkat edin, dişlerinizi düzenli olarak fırçalayın.
  • HPV gibi virüslere karşı önlem alın.
  • Dengeli beslenin, özellikle vitamin eksikliğini önleyin.
  • Güneşten korunmak için dudak balsamı kullanın.

Sonuç: Sağlığınızı İhmal Etmeyin!

Ağız kanseri, erken teşhis edilirse tedavi edilebilir. Ancak fark edilmediğinde hayati tehlike oluşturabilir. Unutmayın, ağız sağlığınızı korumak, sadece dişlerinizi değil, hayatınızı da korur.

Ağzınızda geçmeyen bir yara veya anormal bir durum fark ettiğinizde vakit kaybetmeden bir uzmana danışın. Çünkü bazen bir diş hekimi ziyareti, hayatınızı kurtarabilir!

Önce Sağlık ve Sağlıkta Kalite temennisiyle !!!

Sağlıklı Kalın !!!

 

Dişlerdeki Küçük Sorunlar, Çene Ekleminde Büyük Yıkımlara Yol Açabilir

Merhaba değerli okurlar,

Bugün toplumun %10’unu etkileyen ancak çoğumuzun yeterince farkında olmadığı bir konuyu ele alıyorum: çene eklem ağrıları ve bunun temel sebebi olan dişsel problemler. Özellikle genç kadınlarda daha sık karşılaşılan bu sorun, alt arka dişlerdeki eksiklik veya dolgu ve kaplamadaki bozukluklarla doğrudan bağlantılı. Peki, çene eklemindeki bu problemler neden ortaya çıkıyor ve nasıl çözülebilir? Gelin, detaylarıyla ele alalım.

 

Çene Eklemi ve Dişlerin Kusursuz Dansı

Alt çene, kafatasına çene eklemiyle bağlanan, vücudumuzdaki en hareketli eklemdir. Alt çene eklemi, vücudun diğer eklemleri olan diz dirsek kalça eklemlerinden farklı bir hareket yapısına sahiptir. Alt çene eklemi ileri-geri, sağa-sola ve yukarı-aşağı olmak üzere üç boyutlu hareket edebilen özel nadir bir yapıya sahiptir. Ancak kişiden kişiye değişmekle birlikte, her ısırma kuvvetinin çene eklemi üzerine 442 kilograma kadar baskı yaptığını biliyor muydunuz? Çene eklemi ve dişlerimiz, adeta bir deprem bölgesinde sürekli dayanıklılık testine tabi tutuluyor!

Dişlerimizin, besinleri kesmek, koparmak ve öğütmek gibi görevleri var. Ancak bu görevler, dişlerimiz eksiksiz, karşıt çeneler arasındaki dişlerinizin birbiriyle anahtar-kilit ilişkisine sahip adeta fermuar görüntüsünde kapandığında yerine getirilebiliyor. Eğer dişler arasında anahtar-kilit ilişkisinde dengesizlik varsa, çene eklemi bu dengesizliği telafi etmek için aşırı çaba gösteriyor ve zamanla hasar alıyor.

 

Çene Eklem Ağrılarının Perde Arkası: Diş Sorunları

Sıklıkla hastalar, çene eklemlerinde kıtlama ya da ağrı şikayetleriyle diş hekimine başvuruyorlar. Ancak burada kritik bir nokta var: Çene eklemi sorunlarının temel kaynağı çoğu zaman çene ekleminin kendisi değil, dişlerdeki bozukluklar.

  • Çürükler
  • Düz ve düzensiz diş dolguları
  • Yanlış tasarlanmış kaplama ve köprüler
  • Eksik dişler
  • Çapraşık diş dizilimleri
  • Tek taraflı çiğneme
  • Bruksizm (diş sıkma)
  • Diş eti hastalığı (Agresif Periodontitis)

 

Tüm bu diş sorunları, çene eklemine dengesiz yük bindirerek yapısal hasara yol açabilir. Halbuki dişlerin çenelerdeki muntazam dizilimi, anahtar-kilit kapanışı ve eksiksiz diş sayısı varlığında, dişler çiğneme kuvvetlerini doğru alır, çenelere bu baskıyı eşit dağıtır ve çene eklemini tasarruflu kullandırır. Örneğin, dişlerdeki çapraşıklık, diş aralıkları, düz dolgular, düzensiz kaplamalar, çürük dişer, yer değiştirmiş dişler ve eksik dişler, çiğneme sırasında yükün eşit dağılmamasına sebep olur ve çene eklemini zamanla yıpratır.

 

Diş Sorunları ve Çene Eklem Hasarı: Bir Boomerang Etkisi

Çene eklemi yapısal hasarında, çene kıtlaması, çene ağrısı, çenenin sağa sola kayması ve çenenin “S” şeklinde açılması ve kapanmasının sebebi temelde diş sorunlarında kaynaklı. Ayrıca, çene eklemindeki yapısal bozukluklar, dişlerde yeni sorunlara da yol açar. Bu döngü, zamanla hem dişlerin hem de çene ekleminin daha fazla birbirine hasar vermesine neden olur , bunu da Boomerang etkisi olarak açıklayabilirim.

 

Peki Çözüm Nedir?

Çene eklemi rahatsızlıklarında tedaviye başlamak için ilk adım, problemin kökenine inmektir. Çoğu zaman, çene eklemi sorunlarının çözümü dişlerden başlar:

  • Eksik dişlerin tamamlanması, gerekirse implant veya köprü tedavileri
  • Çürüklerin Anatomik Diş Dolgularla tedavisi
  • Düz ve düzensiz diş dolgularının Anatomik Diş Dolgularıyla yenilenmesi
  • Çapraşık dişlerin Estetik dolgu, Kaplama, tek seansta cerrahi tedavi veya ortodontik tedavi ile düzeltilmesi,
  • Porselen Zirkonyum Kaplama ve Köprülerin, çene eklemi ve dişlerin kapanışına uygun şekilde tasarlanması.

Bu tedaviler sayesinde dişlerin birbirine uyumu sağlanır ve çene eklemine binen yük dengelenir. Eğer problem ileri düzeydeyse, çene eklemine yönelik cerrahi ya da diğer doğrudan müdahaleler de gerekebilir.

 

Diş Sorunlarının Etkileri Çene Ekleminden Çok Daha Fazlasını Kapsıyor

Dişlerdeki bozuklukların sadece çene eklemin ötesinde, ağız diş ve genel sağlığa da ciddi etkileri vardır:

  • Çiğneme zorlukları
  • Kötü ağız kokusu
  • Konuşma bozuklukları
  • Yüz asimetrisi
  • Horlama ve nefes alma problemleri (APNE)
  • Mide rahatsızlıkları (reflü, gastrit)
  • Bağırsak rahatsızlıkları (kabızlık)
  • Metabolik problemler, hatta obezite ve diyabet
  • Kalp ve damar hastalıkları
  • Yaşlanma sürecinin hızlanması

 

Tüm bunların yanı sıra, çene eklem sorunlarının psikolojik etkileri de azımsanamaz. Çene eklemi ağrıları, kişinin yaşam kalitesini düşürmekle kalmaz, depresyon ve sosyal çekingenlik gibi durumlara da zemin hazırlayabilir.

 

Son Söz: Önce Dişlerinize Dikkat Edin

Sevgili okurlar, her bir dişiniz, çene içinde birer yapı taşıdır. Her bir diş bir diğer dişi etkileyerek  domino taşı vazifesindedir. Küçük bir çürük, yiyecek artığı kaçışına sebep olan düzensiz dolgu, anatomik olmayan Kaplamalar ya da eksik bir diş, zamanla çene ekleminde büyük problemlere yol açabilir. Unutmayın, çene eklemi ve dişler arasındaki bu hassas dengeyi koruyamazsak, vücudumuzun bu iki hayati yapı taşını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabiliriz. Bu sebepten dolayı, çene ekleminize direk müdehaleden önce, çene eklemi sorunlarının asıl ana kaynak potansiyeli olan diş sorunlarınızın tedavisini muntazam şekilde yaptırmanız lazım.

 

Sevgiyle ve sağlıklı gülümsemelerle kalın,

 

Prof. Dr. Birkan Taha Özkan

Ağız Kokusu Evlilikte Ayrılık Sebebi Olmasın

 

Uzman Diş Hekimi ve Ağız Diş Çene Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Birkan Taha Özkan’a göre kötü ağız kokusu, bireyin kendi yaşamını, sosyal ve aile ilişkilerini, evlilik ilişkisini ve özellikle çocukların psikolojisini doğrudan etkileyen önemli bir problemdir. Yetişkinlerdeki ağız kokusu ise özel ve iş hayatında, gerginlik yaratır, sosyal izolasyona ve evlilikte boşanmalara kadar yol açabilir. Prof. Dr. Birkan Özkan, Ağız kokusunun yalnızca ağız sağlığı sebebiyle değil mutlu bir evliliği korumak için de tedavi edilmesi gerektiğini özellikle vurguluyor.

 

Ağız Kokusu İlişkide Saatli Bomba Etkisi Yaratıyor

Flört aşamasında veya balayında fark edilmeyen ağız kokusu, 1-2 hafta sonra farkına varılıyor. Aynı ortamda 1 metre mesafeden dahi hissedilir hale geliyor. Bir süre sonra anneler yakın akrabalar ve arkadaşlar tarafından dillendiriliyor ve ağzı kokan bireyin eşine söyleniyor. Sıklıkla ağız kokusuna sahip bireyler, gergin ve stresli yapıya sahip olduğu için kendisine söylenmesi de cesaret istiyor ve bu kötü durum diye uzun süre kendisiyle paylaşılmıyor. Ağız kokusuna sahip kişi bunu küçümseyebilir ancak çevreyi ne denli rahatsız ettiğini bilemez. Kendisi kötü kokuya zamanla alışır, normalleştirir, burun koku reseptörleri yorularak kokuya duyarlılığı azalır ve artık o kötü kokuyu alamaz. Kişi temiz ve hijyenik olmasına rağmen usandırıcı ve vazgeçmişlik hissiyatına kapılır. Prof. Dr. Birkan Özkan “Bu gibi durumlarda, ilişkilerde ciddi bir sınav haline dönüşen ağız kokusu hakkında, sakin bir anda ve nazik bir dille konu açılmalıdır. İşte bu aşamada, itiraf etme ve çözüm yolları bulma aşamasına geçilmesi ideal olandır” diye altını çiziyor.

 

Ağız Kokusu Sebepleri

Kötü Ağız Hijyeni

Yanlış ve düzensiz ağız bakımı yapıldığı durumlar ağız kokusu sebebidir.

 

Diş Sorunlarına Bağlı

Plak ve taş birikimine yatkın dişler, çapraşık diş varlığı, karşıt dişlerin birbiriyle tam kapanmadığı ve çiğneme etkisinin düşük olduğu, Kaplamanın dişetine baskı yaptığı ve çürük dişler varlığı ağız kokusu sebepleri olarak sayılabilir.

 

Dişeti Hastalığı

Dişeti hastalığı (Periodontal Hastalık), dişler ve dişetleri arasında, çene kemiğine yapışık bakterilerin çene kemiğini eritici etkisi ağız kokusuna sebep oluyor.

 

Ağız kuruluğu

Tükürük bezi hastalıkları, tıbbi ilaç kullanan ve yan etkileri oluşan, aşırı duygusal stres oluşturan durumlara sürekli maruz kalan ve kemoterapi radyoterapi gören hastalarda ağız kuruluğu neticesinde Ağız kokusu oluşması muhtemeldir.

 

Beslenme ve Yaşam Biçimi

Soğan, sarımsak ve ağır baharatlı gıda tüketimi ve ayrıca sigara kullanımı geçici ağız kokusuna sebep oluyor.

 

Psikolojik ve duygusal Etkiler

İçe kapanıklık, aşırı endişe hali, özgüven eksikliği, takıntılılık, sürekli kendini eleştirme hali ve antidepresan kullanımı kötü ağız kokusu sebepleri olarak sayılabilir.

 

Sistemik Hastalıklar

Midede reflü, gastrit ülser, bağırsak konstipasyon (kabızlık) ve kanser, diyabetik şeker hastalarında  ağız kokusu varlığı bilinir.

 

Tedavi Edilmeyen Ağız Kokusu Evliliği Bitirir mi?”

Evlilikte dayanılmaz hale gelen ağız kokusu boşanma nedeni sayılabilir mi? Kötü ağız kokusu başlı başına boşanma sebebi değil ancak kişi ağız kokusunu tedavi ettirmiyorsa ve bu durum evliliği çekilmez hale getiriyorsa, Uzman Hekimlerinden oluşan bir sağlık kurulunun onayladığı raporla boşanma gerekçesi sayılabilir.

 

Özellikle ağız kokusunun tedavi edilemez olduğu kanıtlanırsa, Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna göre önceki kararlarında olduğu gibi, bu durum geçerli bir boşanma nedeni olarak değerlendirilebilir. Ancak, ağız kokusu için diş hekimleri tarafından uygulanabilecek birçok etkili tedavi çözümleri sunmakta ve ilk tercih olarak değerlendirilmelidir.

 

Ağız Kokusunun Kalıcı Çözümü

Kötü ağız kokusunun sebebi,  % 80 oranında ağız etkenlerden içi kaynaklıdır. Bu nedenle; düzenli diş hekimi muayenesinin 6 aylık periyotlarla, ağız kokusunun altında yatan asıl sebebin tespiti ile erken teşhisin ve tedavisinin yapılması gerekir. Kötü ağız kokusunun asıl ana kaynağı tedavi edilirse kalıcı çözüm sağlar.

 

Ağız Kokusunun Kalıcı Çözümünde Diş Hekimliği Tedavileri

Prof. Dr. Birkan Özkan konun detaylarını açıklıyor;

  1. Koruyucu Ağız Bakımı: Ağız kokusu sebebi olan diş çürüğünün başlangıç aşamasında Yarık Örtücü tedavileri uygulanabilir. Doğru ağız bakımı uygulamalarıyla birlikte Dil sıyırıcıları, Günlük diş ipi kullanımı, ara yüz fırçası ve Floridli diş macunları gibi kişiye özel tavsiyelerde bulunulabilir.

 

  1. Restoratif ve Endodontik Tedaviler: ağız kokusu sebebi olan Dişlerin çürük boyutlarına göre; anatomik diş dolgusu, mini vidalı diş dolgusu veya Kanal Tedavisi işlemleri uygulanabilir.

 

  1. Protetik tedaviler: ağız kokusu sebepleri olan Kaplama altı çürük veya Kaplamanın dişeti baskısı durumunda; Kaplama altı çürüğün tamiri yapılarak kaplama alt yapısının sağlamlaştırılması sonrasında dişetine uyumlu Kaplama tasarımı yapılabilir.

 

  1. Ortodontik tedaviler: Ortodontik tel ve braketlerin plak taş ve yiyecek artığı biriktirme potansiyel fazlalığında, ara yüz fırçası diş fırçası gibi ağız bakım ürünlerinin doğru ve düzenli yapılması.

 

  1. Periodontal Tedaviler: ağız kokusu sebebi olan Dişeti hastalığı yani Periodontal hastalığında; diş taşı temizliği, kök yüzey düzleştirmesi veya subgingival küretaj veya Açık ve Kapalı Cerrahi küretaj gibi kişiye özel tedavi yöntemlerinin uygulanması.

 

  1. Çene Cerrahisi Tedavileri: diş İltihabı, kist, gömülü diş, implant çevresi iltihap gibi ağız kokusunda; gömülü diş operasyonları, implant operasyonu, implant çevresinin iltihaptan arındırılması gibi kişiye özel tedaviler yapılması “ ifade ediyor.

 

 

Son olarak “ Ağız kokusu evliliği derinden etkileyebilir, duygusal stres ve gerginliklere de yol açar. Doğru ağız bakımı, düzenli diş hekimi muayenesi, ağız kokusunun asıl kaynağının ortaya çıkartılması ve kişiye özel diş hekimliği tedavileri sayesinde ağız kokusunun çözümünü mümkün kılar. Ağız sağlığını korumak ve mutlu evliliği sürdürmek için ağız kokusunun giderilmesi gerekir. Ağız kokusunun güzel olması, insanların en özel alanlarında çiftlerin birbirine olan çekiciliğine katkıda bulunur. “

 

Ağrı Kesici ve Antibiyotikler Ani Bir Ölüm Tuzağına Dönüşmesin: Diş İltihaplarına Dikkat!

Merhaba, ben Uzman Diş Hekimi, Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı, Prof. Dr. Birkan Taha Özkan. Bugün sizlerle çok önemli bir konuyu paylaşmak istiyorum: diş iltihapları ve çene apsesi gibi ciddi enfeksiyonlarda bilinçsiz antibiyotik ve ağrı kesici kullanımının yarattığı tehlikeler. Diş ağrısı hepimizin hayatında en az bir kere karşılaştığı, dayanılması güç bir durumdur. Ancak çoğumuz bu ağrıyı hızla hafifletmek için hemen ağrı kesici veya antibiyotiğe başvururuz. Bu tür ilaçlar, geçici bir rahatlama sağlıyor gibi görünse de aslında altta yatan sorunu çözmediği gibi ve hatta daha ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Gelin, bilinçsiz ilaç kullanımının ne gibi sonuçlar doğurabileceğini ve hangi yolu izlemeliyiz bunu daha detaylı inceleyelim.

 

Bilinçsiz İlaç Kullanımı İltihabı “Uyutur” ama “Tehlikeyi Büyütür”

Diş ağrısı veya iltihap gibi durumlarda, bilinçsizce alınan ağrı kesici ve antibiyotikler, sorunu kısa süreli olarak “uyutur.” Ancak asıl tehlike burada başlar. İltihap kaynağı tedavi edilmeden sadece belirtileri hafifletildiğinden, iltihap daha da derinlere yayılabilir. Bu durum, iltihabın vücutta kontrolsüz şekilde ilerlemesine neden olarak hayati risk oluşturur. Bilinçsiz antibiyotik kullanımı, hafif rahatlık oluşturduğu ve ağrıyı da kısmen aldığı için, her şeyin çözüldüğü gibi bir yanılgıya sebep olur, ancak gerçekte bu yalnızca geçici bir çözümdür. Gerçek tedavi ise enfeksiyonun kökenine inilerek uzman bir müdahaleyle birlikte gerekirse ilaç desteği tedavisiyle mümkündür.

 

Bakteriler Bu Süreçten Güçlenerek Çıkıyor

Diş iltihabı veya çene apsesinde hastalar hekime gitmek yerine, her enfeksiyonda evinde bulunan antibiyotiklerden 5-6 doz alıyor ve 2-3 gün boyunca kullanıyorlar, belirtileri hafif rahatlıyor ve ilacı yarım bırakıyor, sonrasında hekime gitmiyor. Bir süre sonra diş iltihabı yeniden oluştuğunda, bu bilinçsiz antibiyotik kullanım şekli hasta tarafından bir çok kez tekrarlanıyor. Hasta, bu iltihaba sebep olan bakterinin, bilinçsiz dozda kullanılan antibiyotiğe direnç gösterdiğini göz ardı ediyorlar ve bir süre sonra yüklü doz antibiyotik alsa bile iltihabın çözülemediği durumlar gelişiyor. Bilinçsiz antibiyotik kullanımıyla, enfeksiyona neden olan vücuttaki bakteri süreçten güçlenerek çıkıyor.

 

Diş Apsesi ve Çene Enfeksiyonları: Vücuda Yayılan İltihap

Diş apsesi veya çene enfeksiyonları, sadece diş ve çene bölgesini etkileyen basit bir sorun gibi görünebilir. Ancak, bu enfeksiyonlar tüm vücuda yayılma potansiyeline sahiptir. Özellikle septisemik şok adı verilen bu enfeksiyon miktarının kanda belirli bir oranın çok üstüne çıkıp aşmasıyla kan yoluyla hızla yayılıp tüm vücudu tehdit eden bir durum gelişmektedir. Septisemik şok, kalp krizini tetikler ve hatta ölümcül sonuçlar doğurabilir. Bağışıklık sistemi düşük kişilerde, enfeksiyon baş ve boyun bölgesinden akciğerlere kadar yayılabilir, solunum güçlükleri ortaya çıkabilir ve bu durum uyku apnesine de dönüşebilir. Bazı durumlarda diş iltihapları boyun bölgesinden yutak arka duvarından aşağıya yayılarak karın bölgesine oradan da ürogenital enfeksiyonlara bile sebep olabilir. Diş apsesi gibi bir enfeksiyonun vücuda bu denli yayılabileceğini çoğumuz bilmeyiz, ama ne yazık ki bu yayılma, çok ciddi geri dönüşümsüz sorunlara yol açabilir.

5.Kuşak Antibiyotiklere Rağmen Bakteriler Dirençli

Bilinçsiz antibiyotik kullanımı, iltihaplı bölgede kısa süreli geçici bir rahatlama sağlamakla birlikte; aynı zamanda antibiyotiklere karşı direnç gelişmesine yol açar. Günümüzde 5. kuşak antibiyotikler bile bazı bakteriler üzerinde etkisiz hale gelmeye başlamıştır. Bu durum, gelecekte çok daha ciddi sağlık sorunları doğurabilir ve tedavi seçeneklerini sınırlandırabilir. Antibiyotiklerin bu denli direnç kazanması, her şeyden önce yanlış ve gereksiz ve düzensiz antibiyotik kullanımının bir sonucudur. Bu nedenle, bilinçsiz ilaç kullanımının sadece geçici bir çözüm sağladığını, esas sorunun ise profesyonel bir diş hekimi muayenesi ve tedavi gerektirdiğini akılda tutmak hayati önem taşır.

 

Çene Kemiğinde Sessiz Tehlike: Çene Kemik Erimesi

Çoğu hasta, bilinçsiz antibiyotik kullanımıyla iltihabı bastırdığını düşünür.  Bu tür bir antibiyotik kullanma şeklinde geçici bir rahatlama sağlanır ancak asıl tehlike diş iltihabının çene kemiğine yayılarak çene kemik erimesine yol açabilmesidir. Çene kemiği içine sinsice yerleşen diş iltihabı, orada büyüyerek kemik dokusuna zarar verir. Bu durum, çene kemiğinde kırılma riskini dahi ortaya çıkarabilir. Çene kemiğinde ciddi hasara sebep olabilecek bu tür enfeksiyonların önüne geçmek için diş sağlığınızı ihmal etmemeli, profesyonel müdahale almadan ilaç kullanımından kaçınmalısınız.

 

İltihaplı Dişe Nasıl Müdahale Edilmeli?

İltihaplı diş veya çene apsesi sadece düzensiz antibiyotikle geçiştirilmeye çalışıldığında, enfeksiyonun kontrol altına alınması giderek zorlaşır. Böyle durumlarda diş iltihabı veya çene apsesi, cerrahi olarak boşaltılması ve ardından antibiyotikle desteklenmesi gerekebilir. Diş apsesi veya iltihaplarında çoğu kez birden fazla aşamalı tedavi gerekir ve bu tedavi süreci profesyonelce diş hekiminiz ya da çene cerrahınız tarafından yönetilmelidir. İlaçların çoğunlukla kendi başlarına tedavi edici olmadığı unutulmamalıdır. Aksi takdirde, çene kemiği erimesi ve nefes alma zorlukları gibi sorunlar baş gösterebilir, hatta enfeksiyon, hayati organları etkileyip sepsis gibi durumlara yol açabilir. Bu nedenle, iltihaplı bir diş veya çene apsesi söz konusu olduğunda, diş hekimine başvurmak en sağlıklı tercih olacaktır.

 

Ağrı Kesici veya Antibiyotik Kullanmadan Önce Dikkat!

Diş apsesi veya iltihabı durumunda ağrı kesici veya antibiyotik kullanmadan önce mutlaka bir diş hekimine veya çene cerrahına başvurmalısınız. Dayanılması güç ağrılarda diş hekimine ulaşana kadar ağrı kesici alınabilir ancak mümkünse muayene öncesinde kullanılmaması, hekimin tam bir teşhis yapması açısından doğru yönlendirici olur. Diş hekiminin, bu aşamada ağrının ve iltihabın asıl odak noktasını belirlemesi doğru teşhis ve tedavi planlaması yapması açısından oldukça kritiktir. Bilinçsiz antibiyotik ve ağrı kesici kullanımı, hem sağlığınızı riske atar hem de tedavi sürecini daha karmaşık hale getirir. Bu yüzden, geçici çözümler yerine profesyonel tedaviyle daimi sağlık teminini tercih edin.

 

Diş Sorununuzun Kökenine İnin

Unutmayın ki, ağrı kesici ve antibiyotikler her zaman tek başına tedavi edici değildir, destekleyici rol üstlenir. Sağlığınıza kalıcı zararlar vermek istemiyorsanız, diş iltihapları veya çene apsesi gibi durumlarda diş hekimine başvurarak tedavi almanız en doğru seçenektir. Antibiyotikler sadece hekiminizin önerisiyle ideal dozlarda kullanılmalı; sorunlar karşısında bilinçsizce ilaç kullanmak yerine, sorunun kökenine inip kalıcı tedavilerle geleceğinizi güzelleştiren profesyonel destek almanızı önemle tavsiye ederim.

 

Önce Sağlık ve Sağlıkta Kalite temennisiyle !!!

Sağlıklı Kalın !!!

Dişçi Fobisini Hobiye Dönüştürmek Mümkün Mü?

Sevgili okurlar, dişçi koltuğuna oturma düşüncesi bile tüylerinizi diken diken ediyorsa yalnız değilsiniz. Evet, hepimizin içinde biraz “dişçi fobisi” yatıyor. En azından dişçi koltuğunun sempatik olmadığını söyleyebilirim. Aslında bu durumu gayet iyi anlıyorum; sonuçta ben de bir diş hekimi olarak bazen hastalarımızın o koltuğa nasıl bir duyguyla oturduğunu tahmin edebiliyorum.

Dişçi koltuğunu bir düşman gibi görmek zorunda değilsiniz. Sadece doğru yaklaşımı bulmak gerek. Bu yazıda, dişçi korkusunu nasıl yendiğimizden, nelere dikkat etmeniz gerektiğinden ve diş tedavilerinizi daha zevkli hale nasıl getirebileceğinizden bahsedeceğim. Korkusunu yenenlerin, ‘O kadar da kötü değilmiş hatta keyif aldım’ dediğini duymak da bana her zaman keyif veriyor.

 

İlk Adım Korkunuzu Sebebini Belirleyin ve Hekiminizi Araştırın

Peki, bu korkuyu yenmenin yolu ne? Diye sorarsanız, cevabım basit; dişçi fobisini yenmenin ilk adımı, korkunuzun sebebini belirlemek ve diş hekimindeki diş tedavi sürecini iyice araştırmaktır. Korkunuzun sebebini hekiminizle paylaşın, diş hekiminiz bu korkunuzu büyük ölçüde yatıştıracaktır. Güven, burada anahtar kelime! Hep söylediğim gibi, diş hekiminizi araştırın, onun bilgi birikimine, tedavi yöntemlerine ve hastalarıyla olan iletişimine dikkat edin. Bu, diş hekiminize güveninizi başlangıçta sağlayacaktır. Diş Hekiminizin geçmişte gerçekleştirdiği tedavilere göz atın. Belki de tedavi öncesi ve sonrası fotoğraf kayıtlarını incelemek, size bu sürecin sonucunda ulaşacağınız güzellikleri daha net görme şansı verebilir.

Örneğin, birçok hastam ilk seanslarında bana da çekinerek geliyor; kimisi daha önce yaşadığı kötü deneyimlerin etkisi altında, kimisi ise “Aman hocam, fazla yaklaşmayın” havasında… Ama güven duygusu oluşturduğumuzda, hastalar diş tedavilerini korku dolu bir deneyimden ziyade, sağlıklı bir yatırım olarak görmeye başlıyor. Yeni diş tedavinize temiz bir sayfa açarak başlayabilirsiniz.

 

Önce Küçük Adımlarla Başlayın Tedavi Sürecinde Adım Adım İlerlemek

Şimdi diyelim ki, diş tedavisine dair hala korkularınız var. Sizlere önerim, tedavilere küçük adımlarla başlamanız. İlk başta sadece bir diş taşı temizliği ile başlayın. Bu hem kısa süren, hem de rahat bir işlem olduğu için size dişçi koltuğuna alışma şansı verir. Sonra, küçük bir diş dolgusu işlemi ile devam edin. Bu adımlar, korkularınızı adım adım azaltacak ve diş tedavilerinin aslında o kadar da korkutucu olmadığını fark edeceksiniz.

 

İğne Korkusunu Yenen İnce Detaylar

Şimdi gelelim iğne fobisine.. Pek çok hasta iğne fikrinden korkuyor. Bunu gayet iyi anlıyorum, çünkü birçok hastamız koltuğa oturur oturmaz “Hocam, iğnesiz olmaz mı?” diye sormadan edemiyor. Burada hemen rahatlatıcı bir bilgi vereyim: Artık neredeyse hissetmeyeceğiniz kadar ince iğne uçları ve yakıcı olmayan anestezi solüsyonları var. Elbette, burada diş hekiminin el hafifliği, uygulanan anestezi tekniğinin seçimi ve uygulanan solüsyonun yüksek kalitede olması hastanın tedavi sürecinde daha konforlu ve güveli hissetmesini sağlayacaktır.

 

Hasta ve Diş Hekimi Ortaklığı

Tedavi seansına gelmeden önce uykusuz geceler yaşayan, korkan ve panik atak geçiren hastalar mevcut. Hatta bu nedenle randevusunu ertelemek isteyenlerde oluyor. Hastayı psikolojik olarak anlıyorum ancak diş tedavisinin belki iğnesiz yapılma şansı da var. Hatta iğne yapılacaksa bile, lokal anestezi uygulandığı için diş hekimi ve hasta işbirliği içindedir. Bu işbirliği sayesinde, hasta tam uyutulmadığı için diş hekimine rica edip işlemi durdurabilme olasılığı vardır. Sonuç olarak, çok daha güzel bir tedavi süreci yaşayabilirsiniz.

 

 

Dişin Uyuşmama Problemlerine Çözüm

Bazı hastalarımızda ise farklı bir sorun ortaya çıkıyor: dişin uyuşmama problemi. Bu, özellikle bireyin genetik anatomik farklılıklara veya iltihaplı dişlere sahip hastalarda görülebiliyor.

Bazı hastalarda, genetik olarak diş sinirleri alışılmışın dışında çenede farklı yerlerden geçiyor ve bu durum anestezinin etkisi oluşmaz ve hatta dişler hiç uyuşmaz. İşte burada hastanın diş damar kas ve sinir anatomisi iyi belirlenmeli, alternatif anestezi teknikleri bilgileri kullanılmalı ve diş hekiminin deneyimi bu bilgilerle birleşmeli. Bu sebeple, en inatçı dişlerde bile etkili bir uyuşma sağlanabiliyor.

İltihaplı dişlerde dişin uyuşmama problemi, daha da önemli bir konu. Çünkü iltihaplı dokular, anesteziyi kabul etmezler. Diş iltihabında, iltihap hem iyi yönetilmeli hem de uyuşma problemi çözülmelidir. Bu durumda diş iltihabını önce tedavi etmek ve ardından diş tedavisini yapmak gerekebilir. Bir diğer alternatif ise diş iltihabını kontrol altına alınması esnasında eş zamanlı olarak diş tedavilerinin anestezisi rahatlıkla yapılabilir. Bu aşamada diş hekimi hastaya uygun kararlar vererek güvenli ve konforlu işlemler yapar.

 

Uyuşmada Sistemik Hastalıklar da Önemli

Bir de sistemik hastalıklar var tabii. Yüksek Tansiyon gibi kronik rahatsızlıklar, diş tedavisi sırasında anestezinin etkisini doğrudan olumsuz etkileyebiliyor. Tansiyon yüksek olduğunda, anestezik solüsyonu daha hızlı eriyor ve bu da uyuşmayı zorlaştırabiliyor. Tansiyonu dengede tutmak bu anlamda önemli. Öncelikle yüksek tansiyonu kontrol altına aldıktan sonra diş tedavisine başlanması halinde, hastanın çok daha konforlu bir deneyim yaşadığını belirtebilirim. Bu tarz detaylar küçük gibi görünse de, diş tedavilerinde büyük farklar yaratıyor.

 

 

Panik Atağı Olanlar için Rahatlatıcı Yöntemler

Bazı hastalarımızda panik atak gibi durumlar söz konusu olabiliyor. Panik atağı olan bir hastanın, sadece diş hekiminin yetkinliğine ve deneyiminin yanısıra, aynı zamanda sakinleştirici yöntemlere de ihtiyaç duyduğunu söylemeliyim. Bu gibi durumlarda, düşük dozda endişe giderici ilaçlar kullanarak hastanın kendisini rahat hissetmesini sağlanır. Böylece hasta, diş koltuğunda daha rahat oturuyor ve bizler de başarılı bir şekilde tedaviyi gerçekleştiriyoruz. Lokal anestezi altında yapılan bu işlemler için, hasta hekim arasındaki işbirliği, burada anahtar kelime.

 

Siz Rahatlayın ki Diş Hekiminiz de Rahatsın

Lokal anestezi altında yapılan işlemler esnasında hastanın rahatlığı da stresi de diş hekimine direk geçer. İğne yapılması ve diş tedavisi sırasında, ağrı veya hassasiyet, hastanın yüz ifadesine olumsuz yansır. Bu yansımayla gelen dengesiz bir baş hareketi tedaviyi ya başarısız kılar ya da diş hekimini strese sokar. Bu aşamada hasta ağrısını veya hassasiyetini hekimine bilgilendirdiği anda, diş hekimi sorunu çözer ve ardından diş tedavisine devam eder. Unutmayın ki siz ne kadar rahat olursanız Diş hekiminiz de o kadar rahat ve başarılı bir diş tedavi hizmeti sunar.

 

Dişçi Fobisini Hobi Haline Getirin

Sağlıklı dişler, sadece gülüşünüzü değil, tüm yaşam kalitenizi yükseltir. Diş sağlığınız iyiyse, sindirim sisteminiz daha verimli çalışır, kalp iş yükünüzü azaltır, karaciğer yorgunluğunu azaltır, konuşmanız netleşir ve özgüveniniz artar. Dişçi koltuğunu bir korku yuvası olarak değil, sağlığınıza açılan bir kapı olarak görün. Diş tedavilerinizi sadece diş sağlığı açısından değil, kendinize yaptığınız bir yatırım olarak düşünün.

Bir sonraki randevunuzda, bu koltuğu kendinize özel bir bakım köşesi gibi hayal edin. Şunu düşünün: “Burada her şey benim diş sağlığım ve konforum için yapılıyor.” Diş sağlığınıza yatırım yapın, hayat kalitenizi yükseltin ve yaşam ömrünüzü uzatın. O yüzden diş tedavinizi “Korkulacak bir deneyim” olarak değil, “Kendinize yaptığınız güzel bir iyilik” olarak düşünün.

Diş Tedavileriyle Yüz Gençleştirme: Estetik Müdahalelere Belki de Veda Zamanı!

 

 

Diş Tedavileriyle Yüz Gençleştirme: Estetik Müdahalelere Belki de Veda Zamanı!

 

Şimdi size estetik operasyonlara ve kozmetik işlemlere geçmeden gençleşmenin sırlarını vereceğim; hem de dişçi koltuğunda! “Nasıl yani, dişçi koltuğunda gençleşme mi olurmuş?” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, yanlış duymadınız. Gülüşünüze bir diş dolgusuyla dokunuluyor, ama öyle bir dokunuluyor ki yanaklarınız inceliyor, dudaklarınız dolgunlaşıyor, çeneniz belirginleşiyor, kırışıklıklarınız azalıyor, yüzünüz gençleşiyor; kısacası, yüzünüz baştan aşağı bir yenilenme sürecine giriyor.

 

Kişiye Özel Tedavi Yöntemi

 

Diş hekimliği ve Ağız Diş Çene Cerrahisi Uzmanlığı sadece diş sağlığıyla ilgilenmiyor aynı zamanda yüz gençleştirmenin de direk içinde hatta göbeğinde!” Kulağa şaşırtıcı geliyor, değil mi? Ama işin püf noktası burada. Yüzün 3’te 2’sinin alt yapısını dişler, dişeti, alt çene ve üst çene oluşturuyor. Diş ve çene kemikleri itibariyle, göz hizasından ve burundan başlayıp aşağıya inen alt çene ucu kadar ki mesafedeki bir alandan bahsediyorum. Bu bağlamda, diş dişeti ve çenelere olan her bir kritik dokunuş, yüz estetiğinde yanak dudak burun kaşlarda hatta kulaklarda bile inanılmaz kalıcı ve doğal etkiler yaratabiliyor. Diş, dişeti ve çenelerdeki ideal tedaviler, direk olarak yüz estetiği etkisi sonucu doğuruyor. Diş dişeti ve çene kemiklerini, bir binanın iskeleti gibi düşünün ve yanak dudak deri desteğini de binanın boyası ve boya altı izolasyon malzemeleri diye düşünebilirsiniz. Diş dişeti ve çene kemik oranları yani alt yapı orantılı ve güzel olursa direk üst yapı yani yüze estetiğine de inanılmaz etki ediyor. Ancak diş dişeti ve çene tedavileri o kadar muntazam ve milimetrik hatta mikrometrik çalışılmalı ki, yüze kalıcı bir altyapı desteği verebilsin. Kişiye özel tedavi de tam da bu noktada önemli hale geliyor. İşte tam da bu aşamada hassas bir süreç başlıyor.

Öncelikle çok detaylı bir diş çene yüz analizi, planlama ve muntazam bir tedavi…
Öncelikle diş çene ve yüze, kişiye özel bir analiz yapılıyor. Dişlerin boyutları, dişetlerinin gülümsemede görünürlüğü, ön dişlerin dudakla olan ilişkisi, dişlerin çenelerle olan orantılı kapanışı ve uyumluluğu ve diş çene yüzün birbiriyle orantısal ölçümleri gibi bir çok detaylı analiz yapılıyor. Ardından Çene ve Yüzle ilgili, gözlerin görünürlüğü, göz çevresi çekikliği, dudak kırışıklık miktarı, kaş kalkma miktarı, kulak kepçelik durumu, burun çevresi oluk derinliği ve burun ucu estetik pozisyonunda olan değişiklikler çok hassas bir şekilde hesaplanıyor. Ardından, diş dişeti ve çene tedavilerinin tedavi planlaması ve sıralaması yapılırken her bir tedavi planlama aşaması birbirinden değerli ve önemli olduğunu aklınızın ucunda tutun şimdiden. Bu analizler ve planlamalarla diş dişeti çene ve yüz oranları altın orana yakın bir şekilde ayarlanıyor. Altın oranla yüz hatları doğal bir estetik uyuma kavuşuyor, yanaklar inceliyor, kırışıklıklar sığlaşıyor ve yüz üçgen V şeklini alabiliyor. Estetik operasyonlar veya kozmetik dokunuşlar öncesi kalıcı sonuçlar isteniyorsa artık diş hekimi koltuğu, genç ve sağlıklı bir yüzün eldesi için temel adres diye düşünebilirsiniz.

 

Diş Tedavilerinin Yüzün Estetiğine Doğal ve Kalıcı Etkisi

 

“Peki, bu nasıl oluyor?” diyorsanız, başlıyoruz: Öncelikle, yüzünüzdeki tombul yanak görüntüsünden kurtulmak, yüz hatlarınızı daha ince ve keskin göstermek mümkün. Diş dolguları ilgili dişlere yapılarak yüz boyutu artırılıyor ve ideal yüz yüksekliği sağlanıyor. Bu sayede burun çevresindeki oluklar sığlaşıyor ve yüz pürüzsüzleştiriliyor. “Yanak çizgilerim azalsa, yüzüm biraz daha gergin dursa,” diye dertleniyorsanız da yüz gerdirme işleminden önce diş dolguları veya kaplamalarla gençleşmek mümkün diyebilirim. Diş dolguları veya Kaplamalar sayesinde yanaklar inceliyor ve yüz yeniden şekillendiriliyor yüz hatlarınız adeta V şeklini alabiliyor. Bu uygulama aynı zamanda “kuş yüzü” görünümü denilen yandan bakışta dış bükey yüz hatlarına sahip kişiler için harika bir çözüm. Silik ve geride bir çene, diş dolgularıyla öne doğru taşınarak belirgin çene hattına sahip olunarak yüz hatlarında kalıcı bir çekicilik sağlanıyor. Evet, kalıcı jawline etkisiyle hem yüzünüzü gençleştiren hem de daha maskülen görünüm de verebilen bir uygulamadan bahsediyoruz. Dudakların daha dolgun görünmesi, yanak çizgilerinin yumuşaması ve çene hattınızın belirginleşmesi için diş hekimiyle görüşmeyi deneyin. Evet, bunun için belki de çene dolgusu gibi yöntemlere başvurmanız gerekmiyor! Kim derdi ki, yalnızca dişlerinize yapılan küçük bir müdahale yüzünüzde bu kadar büyük bir fark yaratacak?

 

Diş Tedavilerinin Dudağa Direk Etkisi

 

Ayrıca dişlerinize olan dokunuşların, yüze olan etkileri bitti mi, hayır devamı var, dişler sayesinde daha genç, daha sağlıklı bir hale gelirken yüzünüzdeki kırışıklıklar hafifliyor ve dudak çevreniz daha dolgun görünüyor. Dudak üzerindeki ince çizgiler? Hiç sorun değil! Diş dolgularıyla kırışıklık kaldırılabiliyor ve ortaya pürüzsüz bir ifade çıkıyor. Üstelik dudaklar daha dolgunlaşabiliyor ve dudağın iç kırımız hattı belirgin hale gelebiliyor. Diş dolgularınızla bu kalıcı etki de elde edilebiliyor. E tabii, böylece doğal ve mutlu halinize kavuşuyorsunuz.

 

Merak Ediyor musunuz? Denemekte Fayda Var

 

Bu noktada bazılarınız “Ama botoksa, dolguya ne gerek var, zaten doğalı bu değil mi?” derken duyar gibiyim. Kozmetik işlem ve estetik cerrahilere girmeden önce mutlu bir yüz ifadesine kavuşmanın yolu kapsamlı bir diş hekimi muayenesinden geçiyor diye düşünebilirsiniz. Yanakları ideal incelikte, kırışıklıkları azalan, yüzü yukarıya toplayan ve hatta çenesi biraz daha öne çıkarılan bir yüz ifadesiyle herkes “Bu yeni halin çok hoş, farklı bir ışıltın var!” demeye başlayabilir. Belki “Bir diş dolgusu ya da kaplama bu kadar etkili olabilir mi?” diye düşünenler vardır. İşte gerçek bu! Diş dolguları ile yüz gençleştirme, hem daha kalıcı hem de doğal bir çözüm sunuyor.

O halde…
Diş dişeti ve çene tedavilerinizle güzel dokunuşları yaptırdıktan sonraki süreçte estetik operasyon ve kozmetik işlemlerin daha anlamlı olacağını rahatlıkla tavsiye edebilirim. Öyleyse, önce diş hekimine bir uğrayın derim. Hem sağlıklı bir ağıza sahip olun hem de yeni bir yüz ifadesine. Kalıcılığı doğal güzellikle buluşturun…
Sevgiyle kalın…

Gömülü Dişler: Gizli Tehlikeler ve Riskler

Gömülü Dişler: Gizli Tehlikeler ve Riskler

Sevgili okurlar; Her bir diş, ağız içinde çiğnemeyi yerine getirmek üzere belirli bir sırayla çıkar. Ancak bazen bu doğal düzen bozulur ve dişler çene kemiği içinde gömülü kalır. Dişin süreceği yer, çene yapısı veya genetik faktörler nedeniyle çıkamayan bu dişler, ağız sağlığı açısından büyük riskler taşır. Ağızdaki her diş gömülü kalmakla beraber en sık gömülü kalan diş 20’lik dişlerdir. Peki, “gömülü 20’lik diş” olarak adlandırdığımız bu dişlerin saklı kalması neden bu kadar tehlikelidir. Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı olarak, bu durumu ve tedavi yollarını enine boyuna ele almayı bir görev bilirim. Çünkü bu dişler yalnızca ağrıya değil, kalıcı sağlık sorunlarına da sebep olabilir.

Gömülü 20’lik Diş Nedir?

Gömülü 20’lik dişleri tam anlamıyla anlamak için önce sınıflandırmalarını iyi bilmemiz gerekir. Gömülü dişler, çıkma zamanı gelmiş olmasına rağmen dişetinin ya da çene kemiğinin altında sıkışıp kalmış dişlerdir. Bazıları dişetinin hemen altında “yarı gömülü 20’lik diş” olarak kalırken, bazıları da tam anlamıyla hem dişetinin altında hem de çene kemiğinin içinde, yani “tam gömülü 20’lik diş” olarak hapsolur. Genellikle 20’lik dişlerinde karşımıza çıkan bu durum, genetik faktörler, çene darlığı ya da çocukluktaki süt dişinin erken veya geç kaybı gibi sebeplerle daha da yaygın hale gelir.

Peki, Gömülü Dişler Neden Oluşur?

Gömülü dişlerin oluşumuna dair pek çok sebep sayabiliriz. Eğer bir süt dişi zamanında çekilmemiş ve ağızda kalmışsa, süt dişinin yerine geçecek daimi diş bu engeli aşamaz ve gömülü kalır. Bazen de, zamanından önce çekilmiş süt dişleri gömülü dişlerin başlıca sebeplerinden biridir; erken süt dişi çekiminde, çekim boşluğunda kemik gelişimi oluşur ve altındaki daimi dişin sürmesine izin vermez, ayrıca süt dişi çekimi sonrası boş kalan alanda yan komşu dişler boşluğa eğilir ve gelecek olan daimi dişin çıkmasına izin vermez.

Çene gelişiminde anormallikler gömülü dişlerin oluşma ihtimalini artırır. Çene darlığına bağlı daimi dişler çenede sürecek yer bulmazlar. Çene yapısı küçük ve dişler büyük olduğunda da gömülü diş kalma ihtimali artar.

Ayrıca, genetik rahatsızlıklar, sistemik hastalıklar ve sendromik hastalarda, çene gelişimi bozukluğu veya dişlerde yapısal ve gelişimsel bozukluklara bağlı gömülü dişlerin sürme ihtimalini zayıflatır. Gömülü dişlerin çoğu zaman belirti göstermemesi, onları daha tehlikeli kılar. Fark edilmeyen bu sorunlar, yıllar içinde ciddi komplikasyonlara sebep olabilir.

Gömülü Dişlerin Yaratabileceği Sorunlar

Her problemli gömülü 20’lik diş belirti vermez. Ancak belirti verirse şunlar olabilir; ön dişlerde çapraşıklığı olan, dişlerin birbiri üstüne binmesi neticesiyle çürüğe yatkın olan kişiler, derinden gelen ağrı veya dişlerine baskı hissi olanlar, ağızdaki dişlerinde erken çürük oluşanlar, dil dudakta uyuşma hissi olanlar, tonsilit ve farenjit gibi üst solunum yolu enfeksiyonuna sık yakalananlar için dikkat!!!

 

Dil Siniri ve Dil Felci

Gömülü 20’lik dişlerin çevresinde oluşabilecek kistlerin büyümesi, çene kemiği içinden geçen dil, dudak veya yüz sinirlerine baskı yaparak geçici ya da kalıcı uyuşukluklar ve hatta kısmi yüz felci gibi sorunlara sebep olabilir. Bu felç durumu, gömülü dişlerin çevresindeki sinirlere hasar vermesiyle ortaya çıkar, günlük hayatı zorlaştıracak kadar ciddi bir etkendir. Bu tip bir uyuşukluk, konuşma, yutma ve tat alma gibi önemli fonksiyonları etkileyebilir.

Çene Kemiği Erozyonu ve Çene Kemiği Kırık Riski

Gömülü 20’lik dişlerin çevresinde gelişebilecek kist ya da tümör gelişimiyle sonuçlanabilecek durumlar, çene kemiğinde erimeye, çene kemik yapısını zayıflamasına ve çene kırıkları gibi daha ciddi problemlere yol açabilir.

Gömülü 20’lik Dişlerin Kalp Krizi Riski

Bir dişin gömülü kalması yalnızca ağız sağlığını değil, enfeksiyonların vücuda yayılmasına neden olarak genel sağlığı da tehlikeye atabilir. Gömülü dişler çevresindeki iltihap, kalp krizine yol açacak kadar ciddi komplikasyonlara sebep olabilir.

Yarı Gömülü 20’lik dişler iltihaplandığında, üst solunum yollarını da enfekte ederler. Üst solunum yollarında tonsilit, farenjit hatta alt solunum yollarının hastalanmasına bile sebep olabilirler.

Gömülü Dişin Domino Taşı Etkisi

Gömülü 20’lik dişler, çene kemiği içinde eğik konumlandığında, yan komşu dişlere baskı yapar, her bir dişte öndeki dişlere baskı yaparak, domino taşı etkisi yaratır ve ön görünen dişlerde çapraşıklık oluştururlar. Neticede, ön dişlerde çapraşıklık, renklenme, çürüme, ağız kokusu ve ağızdaki tüm dişlerin çiğneme görevini bozabilirler.

Yarı gömülü 20’lik dişler hemen önündeki dişlere baskı yapabilir ve önündeki dişin kökünü çürütebilirler ve o dişin de çekilmesine sebep olabilirler.

20’lik Diş Çekim Riski ve Gömülü 20 Yaş Diş Operasyon Komplikasyonları

Diş Kök Kırılması Komplikasyonu

Bu tür dişleri çekmek, sıradan bir diş çekiminden çok daha zordur. Gömülü dişler, diş kök yapılarındaki farklılıkları ve ağzın en arka en derin pozisyonunda konumlanmaları nedeniyle son derece dikkatli bir cerrahi teknik müdahale gerektirir. Anatomik olarak farklılık gösteren bu diş kökleri, kırılgan ve kıvrımlı olabilir; bu da çekim işlemi sırasında kök kırılması gibi komplikasyonlara yol açabilir.

Çene kemiğine Kaynamış olan Durumda Çene Kırığı Komplikasyonu

Dişlerin çene kemiğine kaynamış olması da sık karşılaşılan bir durumdur ve bu durum, dişin çekimini daha karmaşık hale getirir. Gömülü 202lik diş çekilirken çene kemiğinin de bir kısmı çıkartılması çene kemiğinde zayıflamaya sebep olur. Bu aşamada çene kemik kırılma ve erozyon riski ile karşı karşıya kalınabilir. Gömülü 20’lik dişin çekimi esnasında, çıkmakta zorluk çıkartan dişlere el aletleriyle uygulanan kuvvet dengesizliğinde özellikle alt çenede kırık oluşturma riski vardır. Bu aşamada el aletlerinin kullanım tekniği, uygulanan cerrahi teknik ve uygulama esnasında çene kemiği desteği çene kırığı komplikasyonundan korunmak adına önemli hale gelir.

Dil Dudak ve Kısmi Yüz Felci Riski

Çene kemiği içinde seyreden çene siniri ve dudak siniri gibi kritik dokulara yakın pozisyonda yer alan gömülü 20’lik dişlerin çekiminde, sinir hasarı gibi risklerin yüksek olması da gömülü diş çekimini dikkat isteyen bir işlem haline getirir. Aynı şekilde, dil sinirine yakın bir gömülü dişin çekiminde dikkatli olunmadığında, dil felci veya sürekli uyuşukluk gibi ciddi yan etkilerle karşılaşılabilir.

Ayrıca gömülü 20’lik diş operasyonu esnasında kök kırılması neticesinde, köklerin çıkartılması esnasında sinirlere olan hasar riski artar. Bu nedenle dil dudak çene sinirinin korunarak Gömülü 20’lik diş operasyonu yapılmalı.

Dişin Çekim sırasında Boyuna Kaçması

Çene sinirinin yanı sıra, gömülü dişler çene tabanına yakın bir noktada bulunduğunda operasyon riski de artar. Boyun ve yutak bölgesine yakın olan bu dişlerin çıkarılması sırasında, çekilen diş parçasının çene kemiğinden boyun içindeki deri altına kaçma riski vardır. Boyun içine kaçan dişin çıkartılması ilave bir operasyon gerektirebilir.

Mideye veya Akciğere Kaçma Riski

Gömülü 20’lik dişler çenenin ve ağzın en arka ve derin pozisyonda bulunduğu için, çekimi sırasında el aletlerinden kayma riskiyle karşı kaşıya olan dişlerdir. Bu aşamada yutak aracılığıyla mideye veya solunum yoluyla akciğerlere kaçma riski vardır. Dişin akciğere kaçma durumunda, bronkosopi işlemi aracılığıyla akciğerden çıkartılması gerekmektedir. Bu nedenle gömülü 20’lik diş çekimi sırasında cerrahi hassasiyet azami olmalıdır.

Operasyon sonrası Morluk ve Şişlik

Gömülü 20’lik dişlerin operasyonu, çenede kanlanmanın ve sinirlerin en yoğun bulunduğu bölgelerden biridir. Operasyon sonrasında, hafif şişlik ve morluk normal kabul edilebilir. Ancak aşırı morluk ve şişliğin oluşması önlenmesi amacıyla, operasyon sırasında gömülü diş çıkartılırken etrafındaki çene kemiği, dişeti, sinirler ve damarların olabildiğince hassas korunmasıyla bu komplikasyon etkisi azaltılabilir.

Peki ne yapılmalı?

Gömülü 20’lik diş varlığını ve yarattığı riskleri, diş hekimi veya çene cerrahisi uzmanının klinik ve radyografik muayenesi esnasında, gömülü dişlerin çene kemiği içindeki pozisyonu, diş köklerinin anatomisi, diş ve köklerin çene siniri gibi çevre kritik dokulara olan yakınlığı gibi risk ve olası komplikasyonlarını öğrenebiliyoruz.

 

Sonuç olarak, her gömülü diş çekilmez ancak problemli gömülü 20’lik dişler, ağız diş sağlığımızın görünmeyen düşmanlarıdır. Sessiz bir tehlike gibi yıllarca fark edilmeyebilirler ama ortaya çıktıklarında büyük sorunlara yol açmış olabilirler. Bu nedenle, başlangıçta düzenli diş kontrollerinizle, problemli gömülü 20’lik dişinizi tespit ettirebilir, gömülü kaldığı sürece yaratabileceği sorunları ve gömülü 20’lik diş operasyonuna dair komplikasyon riski iyi öğrenilmelidir. Gömülü 20’lik dişlerin çekiminde veya operasyonunda, cerrahi teknik hassasiyet, steril şartlar ve tecrübe önemli olmakla birlikte ortaya çıkabilecek komplikasyonları yönetmek de hekimlik anlamında ayrıca bir önem oluşturur. Bu basit adımlar, sağlıklı bir ağız diş ve çene yapısına sahip olmanız için büyük önem taşıyor. Daima aklınızda bulundurun ki, erken teşhis her zaman hayat kurtarır.

Önce Sağlık ve Sağlıkta Kalite Temennisiyle !!!

Sağlıklı Kalın !!!